31 Mayıs 2010 Pazartesi
Aramızda birileri var
Düşünün... Bir millet... Koca imparatorluk çökmüş. Binlerce yıllık geleneklerin yerine yeni bir yönetim gelmiş.İnsanlar, inançları... Yaşam şekilleri..
Değişime ayak uyduran pırıl pırıl aydın insanlar.. Ve kendini topluma değişime kapayan insanlar...
İşte o zamandan bu zamana her ne kadar ne Suudi Arabistan ne de Emirlik popilemese de Türk halkı olarak mazlum Müslümanın koruyucusu vasfını yüklendik.
Tamam iyi hoş.. Ama Darfur'da bir insanlık krizi yaşanırken hatta geçmişe gidelim Ruanda'da bir katliam olmuşken Türk halkı neredeydi?
Ya da daha açık konuşmak gerekirse Gazze'de yaşananlar Filistin halkının değil de farzımahal Fransızların başına gelse hangi Türk insanı kaldırıp narin poposunu yardıma koşardı?
Ne zaman biz Müslüman halkların Superman'i olduk?
Yaptığımız kötü bir şey demiyorum sadece neden sırf Müslümanlar? Bunu cidden tüm içtenliğimle soruyorum..
O müslümanlar ki içimizde Marmara depreminden sonra bunun kafirliğin sonucu olduğunu söyleyip " 7.2 yetmedi mi" pankartı açanlar. Kendi halkının acısından yücelenler...
Dünyanın heryerinde bir sürü çatışma var..
Hayat herkes için zor..
Neden ölen Ali , Ahmed olmamalı da John'lar Chris'ler ölsün...
Biz neden Orta Doğunun avukatı durumundayız ve neden bunu ceremesini masum halkımız çekiyor
Neden ülkemizde gün aşırı şehit verirken milleti topluyoruz.
Neden kendimize yetişemezken 2-3 oy için iktidar için show yapıyoruz.
Neden bir gece ansızın İsrail'e dalarız diyen faşist evlatlar yetiştiriyoruz.
Neden Hitler'den alıntı yapacak kadar düşüyoruz.
Ne zaman insan olmayı bıraktık?
Neden bizi her savaşta hatta politik arenada satan Arapların yanındayız..
Neden ayakları üstünde duran bir ülke değiliz.
Kayıtsız kalalım demiyorum ama 2 gündür gündemde olan şeyler ve bir yandan 6 şehit vermemiz çok acı.
Ben olsam evladım ölse vatan sağolsun diyemem çünkü umurlarında değil.
On the rocks
Bir grup düşünün bir kaç tane kaçık amerikalı erkekten oluşsun. İnanılmaz bir mizah ve acapella yeteneği...
Evet on the rocks...
Bilindik şarkıları acapella halinde söylüyorlar ve gayet de iyi yapıyorlar.
Burda size Lady Gaga'dan Bad Romance örneğini paylaşıyorum. Gerisini araştırın.
Seveceksiniz.
Evet on the rocks...
Bilindik şarkıları acapella halinde söylüyorlar ve gayet de iyi yapıyorlar.
Burda size Lady Gaga'dan Bad Romance örneğini paylaşıyorum. Gerisini araştırın.
Seveceksiniz.
28 Mayıs 2010 Cuma
Seni Seviyorum Demenin Yolları
Bir masal.
Bir adam varmış. Ama öle ıssız adam falan değil ha...
Gayet sen ben gibi bir hayatı düzgün bir ailesi ve işi varmış. Hayatı ona istediği her şeyi sunuyormuş. Üzülmek sıkılmak için tek bir sebebi yokmuş. Arkadaşları , ailesi onu yalnız bırakmıyor gece geç saatlere kadar süren muhabbetlerde çok ama çok eğleniyormuş.
Bir gün hiç aklına gelmediği anda , aşık olmuş.
O kusursuz düzenli hayatına biri girmiş. Artık verdiği kararlarda sırf kendini değil o kadını da düşünüyormuş.
O gün işi , ailesi , arkadaşları hatta Tanrı için bile ne yaptığını düşünmezken , kadın için daha ne yapabilirim demiş.
Daha fazla ne yapabilirim...
Mutlu bi ilişkileri varmış. Kadın da seviyormuş .. Her sorunu halletmişler birlikte. Adam o demiş bu o. Hep onunla olacağım.
Kadın ne istiyorsa olsun demiş kadın ne arzuluyorsa onu vermiş.
Bir süre sonra kadına yetmemiş bunlar. Aşk doyurmamış kadını. Kadın gitmiş...
Adam önce idrak edememiş ama ne zaman onun ismi geçse ya da bir şarkı duysa onu hatırlaran kocaman bir yumruk gelip oturuyormuş boğazına. Yutkunamıyormuş adam.Ağlayamıyormuş.
Ne zaman onunla gittiği gezdiği yerlerden geçse kalbi durmuş gibi hissediyormuş. Herhangi bir bank ya da tabela onun ömründen ömür çalıyormuş.
Sonra bir karar almış adam. Evini işini ailesini arkadaşlarını bırakıp gitmiş.
Çok uzak bir ülkede çok ücra bir şehire. Yeniden başlamış. Yeni iş yeni ev yeni insanlar.
Olur olur adam gene aşık olmuş. Unutuvermiş kadını. Çektiklerini hissettiklerini.
Diğer kadını da çok sevmiş. Ona daha dikkatli davranmış daha çok üzerine titremiş.
Kadın belli bir süre sonra başkası için adamı terk etmiş. Oysa adam ona altından saraylar gümüşten bulutlar vaad etmiş.. Kadın durmamış gitmiş..
Adamı parça parça edip gitmiş..
Adam o ücre kentte tutunamamış çünkü nereye baksa orada o kadınla bir hatırası varmış.
Tekrar gideceğim demiş.
Gitmiş de..
Bu sefer başka bir kıta başka bir ülke.. Ama birşey farketmiş adam.
Kaçamadığını
İlk aşkını da sonraki kadını da unutamadığını. Ne kadar yer değiştirse silse de hayatını onu takip ettiklerini farketmiş. Adam o zamanlar giydiklerini bile yanına almazken ; gittiği her yere kendini götürdüğünü unutmuş.
Kaldırmış eline bakmış.. Bu elle tuttum onların elini..
Aynada yüzüne bakmış... Bu yüze baktılar ben diye..
Dudağına dokunmuş... Bu dudak öptü onları...
Masalın sonunu tek bir kurşun getirmiş kalbe nişan alan..
Son mektubunda da : Beni bu hale getiren kalbime.. Bu kalp sevdi onları .. yazmış
Gayet sen ben gibi bir hayatı düzgün bir ailesi ve işi varmış. Hayatı ona istediği her şeyi sunuyormuş. Üzülmek sıkılmak için tek bir sebebi yokmuş. Arkadaşları , ailesi onu yalnız bırakmıyor gece geç saatlere kadar süren muhabbetlerde çok ama çok eğleniyormuş.
Bir gün hiç aklına gelmediği anda , aşık olmuş.
O kusursuz düzenli hayatına biri girmiş. Artık verdiği kararlarda sırf kendini değil o kadını da düşünüyormuş.
O gün işi , ailesi , arkadaşları hatta Tanrı için bile ne yaptığını düşünmezken , kadın için daha ne yapabilirim demiş.
Daha fazla ne yapabilirim...
Mutlu bi ilişkileri varmış. Kadın da seviyormuş .. Her sorunu halletmişler birlikte. Adam o demiş bu o. Hep onunla olacağım.
Kadın ne istiyorsa olsun demiş kadın ne arzuluyorsa onu vermiş.
Bir süre sonra kadına yetmemiş bunlar. Aşk doyurmamış kadını. Kadın gitmiş...
Adam önce idrak edememiş ama ne zaman onun ismi geçse ya da bir şarkı duysa onu hatırlaran kocaman bir yumruk gelip oturuyormuş boğazına. Yutkunamıyormuş adam.Ağlayamıyormuş.
Ne zaman onunla gittiği gezdiği yerlerden geçse kalbi durmuş gibi hissediyormuş. Herhangi bir bank ya da tabela onun ömründen ömür çalıyormuş.
Sonra bir karar almış adam. Evini işini ailesini arkadaşlarını bırakıp gitmiş.
Çok uzak bir ülkede çok ücra bir şehire. Yeniden başlamış. Yeni iş yeni ev yeni insanlar.
Olur olur adam gene aşık olmuş. Unutuvermiş kadını. Çektiklerini hissettiklerini.
Diğer kadını da çok sevmiş. Ona daha dikkatli davranmış daha çok üzerine titremiş.
Kadın belli bir süre sonra başkası için adamı terk etmiş. Oysa adam ona altından saraylar gümüşten bulutlar vaad etmiş.. Kadın durmamış gitmiş..
Adamı parça parça edip gitmiş..
Adam o ücre kentte tutunamamış çünkü nereye baksa orada o kadınla bir hatırası varmış.
Tekrar gideceğim demiş.
Gitmiş de..
Bu sefer başka bir kıta başka bir ülke.. Ama birşey farketmiş adam.
Kaçamadığını
İlk aşkını da sonraki kadını da unutamadığını. Ne kadar yer değiştirse silse de hayatını onu takip ettiklerini farketmiş. Adam o zamanlar giydiklerini bile yanına almazken ; gittiği her yere kendini götürdüğünü unutmuş.
Kaldırmış eline bakmış.. Bu elle tuttum onların elini..
Aynada yüzüne bakmış... Bu yüze baktılar ben diye..
Dudağına dokunmuş... Bu dudak öptü onları...
Masalın sonunu tek bir kurşun getirmiş kalbe nişan alan..
Son mektubunda da : Beni bu hale getiren kalbime.. Bu kalp sevdi onları .. yazmış
27 Mayıs 2010 Perşembe
O mu onu dinlemem ben yeaaaa
Türklerde şöyle bir özellik var onu farketmiş bulunmaktayım.
Adamlar yabancı ne olursa olsun seviyo ama Türk yapımı her şey tüh kaka!
Yani Twitter'da yok efendim ilk kez manga dinledim manga kötü falan..
Ya tamam ben de manga fan'ı değilim ama bu nasıl bi zihniyettir.
Bunu yapan yeri gelir ibrahim tatlıses için de : yaa onun sesi iyi bakma sen avrupada olsa tenor olurdu.. der.
Karadenizde dağlarda 150 yaşında nineler varmış he mi!
Adamlar yabancı ne olursa olsun seviyo ama Türk yapımı her şey tüh kaka!
Yani Twitter'da yok efendim ilk kez manga dinledim manga kötü falan..
Ya tamam ben de manga fan'ı değilim ama bu nasıl bi zihniyettir.
Bunu yapan yeri gelir ibrahim tatlıses için de : yaa onun sesi iyi bakma sen avrupada olsa tenor olurdu.. der.
Karadenizde dağlarda 150 yaşında nineler varmış he mi!
23 Mayıs 2010 Pazar
Imagination
Seni Seviyorum Demenin Yolları
İkea gibin olma rehberi...
Öncelikle absürt tasarımlar yapıyoruz ...
Ne olduğu, dayanıksız olduğu veya bir şeye benzeyip benzemediği farketmez..
Sonra çoook düşük fiyatlardan başlıyoruz.. Ama vergi falan sokuyoruz gene..
***
Yassı kolilere koyuyoruz evde uğraşsın dursun pezevenkler..
Taşıma hizmeti vermiyoruz çünkü götüz biz.
Tasarımcılarımızın siyah beyaz sırıtan resimlerini koyuyoruz güven verecek böyle sıcak bir gülüş evet Melih Gökçek gibin.
Ürünümüzün ismini okunması zor bir anlam ifade etmeyen böl ö ve j 'li karmaşık kelime grupları koyuyoruz. Ki ürünü isterlerken verem olsun insanlar.
Sonra hayvan gibi bir katalog basıyoruz. O kadar karmaşık yapıyoruz ki bu kataloğu hangi ürün ne kadar o ürün nerede bulamasınlar.
***
Kedi etinden sosislilerimizi 1 liraya satıyoruz. İnsanlar gelip yiyor.
İsveç bakkalı koyuyoruz tam çıkışa ki insanlar alsın. Ama burda tek güzel şeyimiz anna's pepparkakor o ayrı..
Sonra tv reklamları yapıyoruz millete bamya diyoruz ki kıl olsunlar bakmaya gelsinler. Çok ciniz bir yahu.
İşte biz böyle ikea oluyoruz
Köjlekkart masa takımı ve jashdkaşpk oturma grubu sadece 799.999 bakın 800.000 bile değil!
Ne olduğu, dayanıksız olduğu veya bir şeye benzeyip benzemediği farketmez..
Sonra çoook düşük fiyatlardan başlıyoruz.. Ama vergi falan sokuyoruz gene..
***
Yassı kolilere koyuyoruz evde uğraşsın dursun pezevenkler..
Taşıma hizmeti vermiyoruz çünkü götüz biz.
Tasarımcılarımızın siyah beyaz sırıtan resimlerini koyuyoruz güven verecek böyle sıcak bir gülüş evet Melih Gökçek gibin.
Ürünümüzün ismini okunması zor bir anlam ifade etmeyen böl ö ve j 'li karmaşık kelime grupları koyuyoruz. Ki ürünü isterlerken verem olsun insanlar.
Sonra hayvan gibi bir katalog basıyoruz. O kadar karmaşık yapıyoruz ki bu kataloğu hangi ürün ne kadar o ürün nerede bulamasınlar.
***
Kedi etinden sosislilerimizi 1 liraya satıyoruz. İnsanlar gelip yiyor.
İsveç bakkalı koyuyoruz tam çıkışa ki insanlar alsın. Ama burda tek güzel şeyimiz anna's pepparkakor o ayrı..
Sonra tv reklamları yapıyoruz millete bamya diyoruz ki kıl olsunlar bakmaya gelsinler. Çok ciniz bir yahu.
İşte biz böyle ikea oluyoruz
Köjlekkart masa takımı ve jashdkaşpk oturma grubu sadece 799.999 bakın 800.000 bile değil!
Küçük travmalar
Televizyon ile iç içe bir çocukluğum olduğundan bahsetmiştim.
Ne gördüysem yapmayı denediğim ve izlediklerimden aşırı etkilendiğim çağlardaydım..
Hayal meyal hatırlasam da bir kaç şey aklıma fena yer etmiş anlaşılan.
***
90'lar pop dırırın!
Hakkatan dırırın!
Saçma şarkı sözlerinin absürt kliplerin yanında doğru düzgün popun da yapıldığı yıllar..
Bir yandan marjinal klip çekme sorunsalı bir yandan hala dilimize dolanan şarkılar derken bir nesil böyle büyüdü.
Zaten müziğe özellikle şarkı söylemeye ilgisi olan bir çocuktum bir de buna ailemin ilgisi de eklenince her yerde kasetler ve vcr videolar taşındı. Balkonda müzik , banyoda müzik odamda bir müzik çalar mutfakta bir tane daha derken yazlıklara kocaman stereo müzik setleri taşır olduk...
İşte o hengamede aklımda şunlar kalmış dostlar:
2 yaşındayım yahu! Ne kadar anlıyor olabilirim ama işte o şarkı ve o klip : Demet Sağıroğlu - Kınalı Bebek!
Aile meclisinin anlattığına göre annemin kırmızı rujunu göz aklarıma ve suratımın tamamına sürüp bu şarkı eşliğinde salona dalmışım. Annem bayılmış falan bunlar minik detaylar ama hatırladığım şey klibinden çok ama çok korktuğum! O baştaki Silent Hill piyano introsundan bile çok klibinden korkardım.
Yok efendim sevişir gibi dans etmeler , çiçek ısırmalar , Requiem for a dream geçişleri..
Küçüklüğümün büyük bir bölümünü kontrolü altına almış olan Demet'in aklımda kalan en eski parçasıydı bu efenim yıl 1994..
İkinci şarkımız da MTV'de ilk gösterilen klip diye hava atılan Deniz Arcak'ın Zehir Ettin şarkısının ingilizce versiyonu olan "All the king's horse".
Yarebbimmm Hristiyanlık ne bilmeyen bir bünye için böle gözümüze bol bol haç sokulan klibi vardı. Krallar Kraliçeler şövalyeler atlar... Haç haç haç haç... İnanılmaz garip bir klipti. Deniz Arcak'ın pelerini altında pis pis sayko bakışlar attığı buna dayanamayan bir atın kendini yerlere attığı... Şimdi düşünüyorum da olm siz manyakmısınız la?
Ve bir diğeri:
Dönemin porno yıldızı vamp kadın Seyyal Taner benim çocukuluğuma ayrı tecavüz edenlerden.. Gittiğimiz herhangi bir tatil köyünde club dance şarkısı olarak çalınan Anadolu motifleriyle süslü absürt şarkı : Şiirimin Dili...
Yılı pek bilmiyorum ama gene 93-94 olması lazım.
Şimdi bile bu şarkıyı ne zaman duysam elinde mikrofon tatilcilere dans yaptırmaya çalışan bir animatör ve yerde pire gibi kıvırcık bir ben geliyorum gözümün önüne..
Klibi de ayrı bir sanat harikasıydı buyrun:
Ne gördüysem yapmayı denediğim ve izlediklerimden aşırı etkilendiğim çağlardaydım..
Hayal meyal hatırlasam da bir kaç şey aklıma fena yer etmiş anlaşılan.
***
90'lar pop dırırın!
Hakkatan dırırın!
Saçma şarkı sözlerinin absürt kliplerin yanında doğru düzgün popun da yapıldığı yıllar..
Bir yandan marjinal klip çekme sorunsalı bir yandan hala dilimize dolanan şarkılar derken bir nesil böyle büyüdü.
Zaten müziğe özellikle şarkı söylemeye ilgisi olan bir çocuktum bir de buna ailemin ilgisi de eklenince her yerde kasetler ve vcr videolar taşındı. Balkonda müzik , banyoda müzik odamda bir müzik çalar mutfakta bir tane daha derken yazlıklara kocaman stereo müzik setleri taşır olduk...
İşte o hengamede aklımda şunlar kalmış dostlar:
2 yaşındayım yahu! Ne kadar anlıyor olabilirim ama işte o şarkı ve o klip : Demet Sağıroğlu - Kınalı Bebek!
Aile meclisinin anlattığına göre annemin kırmızı rujunu göz aklarıma ve suratımın tamamına sürüp bu şarkı eşliğinde salona dalmışım. Annem bayılmış falan bunlar minik detaylar ama hatırladığım şey klibinden çok ama çok korktuğum! O baştaki Silent Hill piyano introsundan bile çok klibinden korkardım.
Yok efendim sevişir gibi dans etmeler , çiçek ısırmalar , Requiem for a dream geçişleri..
Küçüklüğümün büyük bir bölümünü kontrolü altına almış olan Demet'in aklımda kalan en eski parçasıydı bu efenim yıl 1994..
İkinci şarkımız da MTV'de ilk gösterilen klip diye hava atılan Deniz Arcak'ın Zehir Ettin şarkısının ingilizce versiyonu olan "All the king's horse".
Yarebbimmm Hristiyanlık ne bilmeyen bir bünye için böle gözümüze bol bol haç sokulan klibi vardı. Krallar Kraliçeler şövalyeler atlar... Haç haç haç haç... İnanılmaz garip bir klipti. Deniz Arcak'ın pelerini altında pis pis sayko bakışlar attığı buna dayanamayan bir atın kendini yerlere attığı... Şimdi düşünüyorum da olm siz manyakmısınız la?
Ve bir diğeri:
Dönemin porno yıldızı vamp kadın Seyyal Taner benim çocukuluğuma ayrı tecavüz edenlerden.. Gittiğimiz herhangi bir tatil köyünde club dance şarkısı olarak çalınan Anadolu motifleriyle süslü absürt şarkı : Şiirimin Dili...
Yılı pek bilmiyorum ama gene 93-94 olması lazım.
Şimdi bile bu şarkıyı ne zaman duysam elinde mikrofon tatilcilere dans yaptırmaya çalışan bir animatör ve yerde pire gibi kıvırcık bir ben geliyorum gözümün önüne..
Klibi de ayrı bir sanat harikasıydı buyrun:
22 Mayıs 2010 Cumartesi
Love..
Haftasonu şarkısı:
Rosey'in sıradışı sesi ve muhteşem melodisi ile değişen değişmeye yüz tutan aşkara;
Beni böle de sevecek misin?
love, i am so different
love, i am so different than before
love, can i be loved
love, could i ever really be loved
love, if you ever find me i wonder
will you try me i'm so different than before
love, the kind that i've dreamed of
well let's stop right here inside of me love
love, if you ever find me i wonder
will you try me i'm so different than before
love, i am so different than before
love, where are you waiting
in dark and smoky room i hear you singing to me
love, let my voice take you and the song we make would be so different than before
ooh yes
love, if you ever find me i wonder
then i ask you try me i am so different than before
love, i am so different than before
the word is out, the time is gone
begin again remember my love
make it strong
stretching out to everyone
nothing replays
this is what i want, this is what i make
every little thing gonna be alright
one day or so you'll be my love
this time you won't mistake me
i'm ready love for you to take me with you
love, if you ever find me i wonder
will you try me i'm so different than before
ooh yes
my love, i know when you found me i'll rock yourself all around me
then i ask you try me i am so different than before
ooh yes,
my love i know you'll show me the words
21 Mayıs 2010 Cuma
Yazmazsam çatlarım.
fenerbahçe, bursa maçının kaç kaç bittiğini sandı? 2-2.
aradaki tireyi sildiniz, kaldı mı 22?
fenerbahçe'nin maçı kaç kaç bitti? 1-1
o aradaki tireyi de atın, kaldı mı 11?
toplayın ne yapar, 33 yapar.
fenerbahçe kaç gol atmış? 61.
61 ile 33'ü çarpın, 2013 yapar.
ve işte bursaspor'un 50. yılı...!!
thanks to : sabloncu
18 Mayıs 2010 Salı
Parliament Pazar Gecesi Sineması , Pazar akşamı duşu ve şokella.
Banyoyla arası çok iyi olan biri olmadım hiçbir zaman..
Çok övünülecek bir şey değil farkındayım. Ama bunun konumuzla pek alakası yok. Haftalık banyo günüm pazardı ve tahmin edilebileceği gibi küçüktüm..
Her pazar banyomu yapıp elimde şokella kutusuyla salona geçer annem saçımı kuruturken tv'de her ne varsa ona bakardım.
Tam bir televizyon çocuğuydum. Hala da öyleyim ama o zaman sevmediğim şeyleri de izleme gibi bi sorunum vardı.
En çok dikkatimi çeken şeyler Cine-5'in reklamlarında dönen altın külçe ve süper reklamıyla Parliament Pazar Gecesi Sineması kuşağıydı.
Şarkıyı aşırı derecede severdim - ki yıllar sonra bundan haberi bile olmayan sevgilim bu güzel şarkıyı bana yolladı.
***
Küçüktüm dedim ya 9 dedin mi yataktaydım öyle mızmızlanmazdım da nasıl uykucuysam atlardım yatağa..
Ama pazar geceleri farklıydı!
Parliament Amerikan Mavisi diye reklamlar döndükçe zaten Amerikan hayranı olan bünyem yaaaa izliceeeeeeeem diye sorun çıkarıyordu.
Ve annem anca o muhteşem jeneriği izlememe izin veriyordu...
O inatlaştıkça ben şokellayı yeni yıkanmış saçlarıma sürerek inat ediyordum.. Hadii tekrar banyoo...
Ama ne olursa olsun izin vermezdi filmleri izlememe...
***
Hala da hangi filmler verildi ne vardı biliyor değilim. Ama kabul etmem lazım izlesem de o minicik beynimle anlamazdım:)
Bir ayrılığın anatomisi.
Sorun tamamen ondadır..
Yani atışmalarınızın , tartışmaların hatta itiş kakışın sorumlusu odur.
Siz masum ve hep veren tarafsınızdır. Ama bir türlü alamayan..
En çok siz sevdiniz zaten ilişki boyunca... Ne yaptı ki o... Ah bir de egosu yokmu..
Hem suçlu hem güçlü değil mi..
***
Yavaş yavaş yumuşar siniriniz.. Ayrılırken sorun sende değil bende dersiniz.
Ama bu bir bahane değildir gerçekten de sorun sizdedir. Aşık olduğunuz büyük şeyler vaad ettiğiniz sevgilinizden "siz" ayrılıyorsunuzdur.
Onu çekememiş yaptıklarına katlanamamış ve verdiğiniz sözü tutmamışsınızdır.
Onu bırakmışsınızdır...
Asla yapmayacağım dediğiniz şeyi yapmışsınızdır. Hem kendinizi hem onu aldatmışsınızdır...
***
Kolayı seçmiş emek vermemişsinizdir. Ve bu sizin aklınıza malesef çok zaman geçtiğinde düşer.. İş işten çoktan geçtiğinde..
Artık hep o kötüydü yaaa fikri uzaklaşmıştır beyninizden. Düşünürsünüz ; ya aslında bende baya kötü davrandım. Kıymetini bilmedim, aslında şöle iyi bişi yapmıştı falan işte..
***
İşte belli bir noktadan sonra ne zaman radyodan ince bir ses gelse gözleriniz dolar:
Goodbye my lover goodbye my friend you have been the one you have been the one for me..
Yani atışmalarınızın , tartışmaların hatta itiş kakışın sorumlusu odur.
Siz masum ve hep veren tarafsınızdır. Ama bir türlü alamayan..
En çok siz sevdiniz zaten ilişki boyunca... Ne yaptı ki o... Ah bir de egosu yokmu..
Hem suçlu hem güçlü değil mi..
***
Yavaş yavaş yumuşar siniriniz.. Ayrılırken sorun sende değil bende dersiniz.
Ama bu bir bahane değildir gerçekten de sorun sizdedir. Aşık olduğunuz büyük şeyler vaad ettiğiniz sevgilinizden "siz" ayrılıyorsunuzdur.
Onu çekememiş yaptıklarına katlanamamış ve verdiğiniz sözü tutmamışsınızdır.
Onu bırakmışsınızdır...
Asla yapmayacağım dediğiniz şeyi yapmışsınızdır. Hem kendinizi hem onu aldatmışsınızdır...
***
Kolayı seçmiş emek vermemişsinizdir. Ve bu sizin aklınıza malesef çok zaman geçtiğinde düşer.. İş işten çoktan geçtiğinde..
Artık hep o kötüydü yaaa fikri uzaklaşmıştır beyninizden. Düşünürsünüz ; ya aslında bende baya kötü davrandım. Kıymetini bilmedim, aslında şöle iyi bişi yapmıştı falan işte..
***
İşte belli bir noktadan sonra ne zaman radyodan ince bir ses gelse gözleriniz dolar:
Goodbye my lover goodbye my friend you have been the one you have been the one for me..
Shit my kids ruined.
Aşk ne zamana kadar?
Aşk biter mi?
Biterse neden öyle deli dolu başlar neden kandırır insanları bitmeyecek gibi..
Aşkı ne bitirir..
Aşkı biz bitiririz değil mi? Yoksa o kötü kaka zaman mı alır ucundan parça parça götürür?
Sebebi kim veya ne olursa olsun suçlu aşkın ta kendisidir.
O inandırdı kendine , o inandırdı rüyalara... O fısıldamadı mı kulağımıza "o işte bu sev onu onla kal"..
Sonra çekip gittiğinde arkasındaki masum insanlar mı sorumlu olur?
***
Bir ilişkinin belli aşamaları var sanırım. En azından benimkinin öyle..
1- Deli gibi aşk kısmı...
Hayat o'dur. Onsuz da hayat yoktur. Sabahtan akşama kadar nefes alıp vermek gibi o'nla olunur. O tanınmaya çalışılır.
2- Daha pis aşk kısmı
Tanıdıkça seversin. Onun için bişiler yapmak istersin.
3-Alışma kısmı
Hayatın kendisi baş gösterir. İşler güçler. Zaman kısıtlıkları. Kabul edersin.
4-Sıkıntı
İlgiye alışa gelmiş bünya sıkılır. Neden der kendine kimseyi suçlayamayacağı için en yakınına - o'na patlar.
5-Kavga
O artık yakınmalardan bıkmıştır. Bunu sert bir dille ifade eder. Sonuçta kim ister her zaman mutsuz bir sevgili.
6-Pes
Pes edersin ama tutan bişiler vardır geride. Oysa fresh bir start çok daha kolaydır. Ve daha garanti. Yeni aşk yeni heyecan o da böyle bitene kadar gidilir ama bu sefer yapamazsın.
7-Kabul
O'nu böyle kabul edersin dişini sıkarsın zaman geçer sonuçta..
Ve görmesini beklersin..
Daha aşama yaşamadım başka ... Bunlar kişisel görüşlerim...
***
Ha keşke herkes sevdiğiyle bir ömür beraber olsa. Ama bu inanılmaz bir özveri ve saygı gerektiriyor. Sevgi mi? O hep aramızda
Bugs Bunny'le ekonomi 101
Minnacıktım.
Tamam çok da minnacık değildim ama ortaokulda bile olmadığımdan eminim.
Televizyonda reklamlar ve çizgi diziler dışında bir şey izlemiyorum ve bana yemek yedirmenin yagane yolu herhangi bir çizgi film açıp kafamı ekrana doğru çevirmek.
İşte gene günlerde bir gün ben ağzımdan akıttığım salyalarla çizgi film izliyorum. Tam emin değilim ama Bugs Bunny olması lazım. Daha doğrusu Warner Bros. Herneyse..
Herşey güzel başlıyor. Bir fare kolonisi var. İşte daha yaşlı olan fare minik farelere "dünyamızı" anlatıyor. Tamam güzel. Evet bu şudur şu budur ...
Tamam da bir gariplik var.
Yavaş yavaş anlatılanlardan pek bir şey anlamamaya başlıyorum. Çünkü anlatılanlar genel hatlarıyla şöyle :
İçinde yaşadığımız dönem Tüketim Çılgınlığı dönemidir. İşyerlerinde kazandığımız paralarımızı hayatımıza daha yararlı şeylerde kullanmak için harcama yaparız. Mesela eskiden çamaşırlar elle yıkanırdı ( burada klasik bir amerikan ailesi model olarak kullanılıyor. İşten gelen adam karısının çok çalıştığını yorulduğunu söylüyor kadın elinde çamaşır yıkıyor falan.) ama şimdi ekonomik gelişmeler sayesinde kadınlarımız daha az yoruluyor ve hayatlarımız daha kolay ( burda aynı adam farklı bir zamanda geliyor kadın mutlu adam radyo dinliyor falan).
Peki biz bunu neye borçluyuz? Üretim ve buna bağlı tüketim tabi..
( işte bu noktada beynim duruyor)
Tüketim nedir? Firmaların bizler için ürettiği malları alıp kullanmamız. Mesela ben 3 adet çamaşır makinesi yaptım rakip firma da 3 tane yaptı. Ben 5 liradan satarken kimse almıyorsa o 4 liraya düşürüp sürümden kazanır.
Yada ben 3 tane yapıp satarken o 5 tane yapıp satıyorsa maliyeti düşürür.
Para bizlere harcanmak için gelir. Biz harcamazsak insanlar kazanamaz (OHA)..
***
Keşke vidyosunu falan bulsam bunun. Ama pek olanaklı olduğunu sanmıyorum. Kapitalizm karşıtı bir insan değilim ama sanırım bu beyin yıkamanın farklı bir türlüsü oluyor.
Bazen düşünüyorum da Fight Club'daki gibi dünyadaki tüm bankalar borsalar ve exchange büroları yerle bir olsa ne olur..
Sonra ne mantıksız diyorum..
Hakkaten ne mantıksız..
Alın verin ekonomiye can verin...
17 Mayıs 2010 Pazartesi
İlk aşık olduğum örtmenim.
Kendileri 4. sınıf İngilizce öğretmenim olmakta. Koleje başlamanın getirdiği eziklikle sus pus otururken saçımı okşayıp ne şirin kız demişti oysa evrimin kayıp halkasıydım. ( bıyık tek kaş favori falan) Dişlerimin arasından nefes aldığım (ayrık diş sorunsalı) , banyo yapmaktan nefret ettiğim , ağzımda tek bir lokmayla 2 saate yakın dolanabildiğim dönemler..
Onun bu iltifatı beni ve sırtımdaki tweenies çantamı yerden 2 metre rahat yükseltmişti ve bu yükseliş orta sona kadar polinom eğrisi şeklinde devam etti.
Çok hazırcevap olduğumu düşünürdüm o ne dese mal gibi atlardım. Hiç unutmam bir keresinde İngilizcenin heryerde konuşulduğunu söylemişti de bizim evde tek bir allahın kulunun konuşmadığı üzerine tartışmaya girmiştim.
Diyorum ya daha tam evrilememiştim.
Konuşma becerisi kazanmış bir gorildim.
Nese bir şekilde beni yonttu etti yüzlerce sayfa kelime yazdırdı sanki herşey tam gibi aksan çalıştırdı ve beni bugün bir Yds adayı olarak topluma sundu.
Ama aşkımı hiiiç anlamadı.
Ne zaman yanına gitsem başımı okşadı fare dedi... Oysa ben aşkım bitanem falan bekliyordum.
Okul müsamerelerinde topuklu ayakkabıyla yamuk yumuk yürüyüp özensizce boyanmış dudağımla işve yaptım ama dikkatini bile çekmedi..
Bir gün de gidiverdi okulumdan..
Yıllar sonra FaceBook'ta buldum.. Bize asla söylemediği takımını ve nişanlandığını öğrendim..
Bir genç bayan olarak ilk kez sevdiğim bir adamın nişanlandığını evleneceğini gördüm.
İlk kez kalbim kırıldı..
O zamandan beri hayatımdaki her erkek beni terk edecekmiş gibi geliyor..
sad story
Madem başladık..
İlgimi çektiği için vintage ad'lere bir bakayım istedim. Göz attıkça garipsedim garipsedikçe daha da göz atmak istedim.
Bu günlerde kendi ülkem için konuşmak gerekirse içki reklamları televizyonda oynayamazken sigara kutularına resimli uyarılar konulurken şahit olduğum bu reklamlar beni çok şaşırttı.
Boldest Advertising Tactic ever diyorum ve sizi Vintage Smoking Ads ile baş başa bırakıyorum..
Bu günlerde kendi ülkem için konuşmak gerekirse içki reklamları televizyonda oynayamazken sigara kutularına resimli uyarılar konulurken şahit olduğum bu reklamlar beni çok şaşırttı.
Boldest Advertising Tactic ever diyorum ve sizi Vintage Smoking Ads ile baş başa bırakıyorum..
Well this is awkward...
An itibariyle Chatroullet'te gördüğüm pipi sayısı 13..
Hayır insanlar bu kadar mı abazanlaştı? Niye yani? Ayrıca şu olayın oluşma ihtimali kaçtır ?
***
Chatroulette sosyal öküzlüğümüzün bize bir geri dönüşümü mü? Topluma adapte olamayıp evde git gide boyutları küçülen ama sorunları artan minik ekranlara bağımlılığımızın göstergesi mi? Yoksa gayet masumca : Spread to the world'ün eşiği mi?
Bilmiyorum hangisi ama insanların pipilerini göstermek istediği aşikar.
***
Sevgili garip amca FaceBook Ads : Enlarge your penis. ok bye.
Reklamın Dahi Çocukları.
Man Men'in s1e3'üne Amerikada rastlamıştım. Otobüslerin üzerinde kocaman reklamlar , bilboardlar..
Tam anlamıyla diziye uymuştu tanıtımları.
Çok ilgimi çekmemişti ya da anlamamıştım. Ama reklamları çok cezbediciydi. Amy Winehouse'un sesi ya da kolunu yana açmış siyah beyaz adam...
***
Neydi mad men?
60'larla ilgili az çok bilgim vardı. Tüketim çılgınlığı , borsa , teknolojik yenilikler ama reklam sektörü nedense aklıma gelmemişti. Hem çok mantıklı değil mi kapitalizmin altın yıllarında bu kadar tüketim çılgınlığı varken bunu reklam yoluyla tanıtmak? Neyse diyorum ya fark edemedim.
Ancak bugün s1e1'le başladım Mad Men yolculuğuma..
***
Bu esas oğlanımız (ki ben yerimmm yerimmm) brilliant boy. Anladık tamam. Hatunlar viskiler sigara asprin.... Hayat güzel. O da tamam. Sekreter mal bir kızımız var . Check ancaaaak yahu tavana bakıp "It's toasted" demek nedir? Bu kadar kolay mı ya?
Öyleyse puanları da düşük hem ben Reklamcılık okuyim? e1 sonu itibari ilen bu esas oğlanın aslında bir aile babası olduğunu anlıyoruz.. İşte burası çok ilginç. Demekki hayatlar az biraz garip. Eh dizi de bu yüzden izlenmez mi zaten.
***
Hergün bir bölüm izlemeyi planlıyorum üçer beşer yazarım. Ama hakkaten ya : It's toasted?!
Seriously?!
Van tu tiri bay baaaay
Son iki aydır falan Sabiha Gökçen Havalimanının kule konuşmalarına takmış durumdayım.
Büyük kulaklıklardan alıp gece nöbetlerine çıkasım var.
İnanlımaz bir eğlence .
Kendimi Havada Panik filminde gibi hissediyorum herkese tavsiye ederim.
Ha bu arada biri Onur air'le çok fena dalga geçiyo adamlar zig zag yapa yapa bir hal oldu indirin lan uçağı.!!
ahanda bu da linki: http://www.liveatc.net/flisten.php?mount=ltba
The Proposal.
Spartacus Blood and Sand
Champion of Capuaaaaaaaaaaaaaa....
Demiş Batiatus...
Takip ettiğim diziler arasında ilk izlediğimde beğenmeyip sonrasında ilk sezon bittiğinde ağladığım tek dizidir sanırım. Zurnanın heberoyt dediği yerde dizi mi biter arkadaşım.!
Özet geçiyorum:
Spartacus bildiğimiz anarşik! Adam Trakya zeytin güzeli. Kaşı gözü kası adonisi yerinde bir abimiz. Bunun da bir hatunu var ki allah özenmiş belli. Bu insanlar şimdi adını hatırlamadığım bir ırkla kapışırkene Roma'dan şeref (!) sözü alıyorlar. Bu başlarındaki şerefsiz de satıyo taam mı bunları ( Hikaye anlatır gibi yazı yazmak).
Harala gürele derken Spartacus heytere beyaaaa diyerekten milleti kılıçtan geçiriyor. Bu kafası tüylü abimiz de sinir stres tabi.
Spartacus karısıyla ulu orta cünüp olduktan sonra uyurkene bu tüylü abi geliyor hatunu kapıp götürüyor. E Spartacus'ü de tabi.
İşte bir Ludus'umuz var Gladtyatör eğitim merkezi. Bildiğin Batiatus denilen dominus götün arka bahçesi burası. Ha atlamamakta yarar var onun hatunu da bildiğimiz Xena! Biraz yaşlanmış ama gayet gideri var hala.
Neyse... Bir de Ilithia gerçeği var ki kendisi insan görünümlü yılan.
Önemli olan dizinin konusu değil zati. The boldest show on TV sloganıyla reklamları dönen bu program bildiğin soft porn.
Memeler kukular hatta pipiler derken öyle bir hal alıyor ki sübyancılığa kadar gidiyor iş.
Bir yazar ekşi'de şöyle açıklamıştı diziyi:
-Dizide 3 tip kadın var: Soyunuk olanlar , yarı soyunuk olanlar , soyunmaya meyilliler...
***
Dizinin final sahneleri -ki kişisel favorimdir- inanılmaz bir kan gölüdür. Hatta Tarantio halt etmiş.
Başrol oyuncumuz kanser olduğu için ikinci sezon daha ortalarda yok. İnşallar iyileşir de tadı damağımızda kalmaz.
Dipnot: Doctore ve Varro delikanlılığın kitabının Nihat Doğan ile birlikte yazarlarıdır.
Why does it always rain on me.
Bir pazartesi şarkısı:
i can't sleep tonight
everybody saying everything's alright
still i can't close my eyes
i'm seeing a tunnel at the end of all these lights
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
i can't stand myself
i'm being held up by invisible men
still life on a shelf when
i got my mind on something else
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
oh, where did the blue skies go?
and why is it raining so?
it's so cold
i can't sleep tonight
everybody saying everything's alright
still i can't close my eyes
i'm seeing a tunnel at the end of all these lights
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
oh, where did the blue skies go?
and why is it raining so?
it's so cold
why does it always rain on me?
why does it always rain...
everybody saying everything's alright
still i can't close my eyes
i'm seeing a tunnel at the end of all these lights
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
i can't stand myself
i'm being held up by invisible men
still life on a shelf when
i got my mind on something else
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
oh, where did the blue skies go?
and why is it raining so?
it's so cold
i can't sleep tonight
everybody saying everything's alright
still i can't close my eyes
i'm seeing a tunnel at the end of all these lights
sunny days
where have you gone?
i get the strangest feeling you belong
why does it always rain on me?
is it because i lied when i was seventeen?
why does it always rain on me?
even when the sun is shining
i can't avoid the lightning
oh, where did the blue skies go?
and why is it raining so?
it's so cold
why does it always rain on me?
why does it always rain...
Travis ve Coldplay kardeşiliği..
Coldplay wins ;)
Best of best
Bugün ekşisözlük'te gezinirken bütün şarkıları güzel olan gruplar diye bir başlık gördüm.
Açık olmak gerekirse dakikalarca düşünmeme rağmen benim her şarkısını beğendiğim birden fazla grup bulamadım...
Kendi sığlığım mı yoksa kişisel zevk farklılıkarı mı bilemem ama bence her şarkısı ayrı güzel olan tek grup coldplay'dir.
Hatta şu an Death and All his friends'i dinliyorum.
Bir insan evlilik teklifini daha güzel yapamaz sanırım...
***
Coldplay'i çok geç tanıdım. Hatta o kadar geç ki ; The Hardest Part klibinin marjinalliği üzerine..!
Havada uçuşan teyzeler g string'li delikanlı derken şarkıya pek dikkat etmemiştim.Sonra sonra lyric'leri okuya okuya tam bir coldplay fanına dönüştüm.
***
En kötü zamanlarımı neşelendiren Beautiful World , ellerimi çırpıp ritim tutmamı sağlayan Strawberry Swing ve niceleri....
İyi ki varsın Coldplay senin şarkılarının her biri hayatımın ayrı ayrı fon müziği.
Zaman tik tak...
Zaman herşeyin ilacı derler...
Zaman anlık sinirimizi , coşkumuzu , kaygılarımızı alır götürür.
Takar yelkovanın kuyruğuna döndüre döndüre büker ...
Biz de o tik taklar arasında kayboluveririz.
***
Saniyeler içinde olan şeyler saniyelerce geride kalır.
Yeni yeni mutluluklar oluşuverir ya da yeni yeni hayal kırıklıkları..
Susma zamanı geldiği için yorum getirmez oluruz. Konuşmadıkça da hakkında , unuturuz..
***
Birazcık zaman ver lafı şimdi daha mantıklı geldi değil mi?
Nostaljik Twilight.
Yıl 2002 ..
Star Tv saçmalama döneminde...
Aptalca dizi üzerine dizi yapılıyor..
En son örneği yıllar sonra aklıma gelerek bulacağım : Efsane..
Efenim o zamanlar Twilight falan yoktu. Ne vardı işte Efsane vardı. Pamir isimli vampirimiz...
***
Özet geçmek gerekirse hatırladığım kadarıyla İstanbul'un fethinden sonra bir şekilde vampir olan bir adam. Yıllar sonra günümüz ( o zamanın günü! ) İstanbul'unda zabıta olarak çalışırken anlatılıyor. Aktör de Şemsi İnkaya ( itiraf et bıyıkları getirdin gözünün önüne). İşte bu adamcağız böle tövbe etmiş sanırsam çünkü kimseyi öldürmüyor etmiyor. Bunu gören teyzeler yolda yahu diyor hiç yaşlanmıyorsun felan. Bir de Ayşegül Aldinç'i hatırlıyorum diziden. Yerebatan sarnıcında pelerinle dolaşıyordu o da vampirdi sanırsam. Yamulmuyorsam Tardu Flordun bilem vardı. Nese işte dizi o kadar saçmaydı ki farkettiğiniz gibi 2-3 bölüm yayımlandı.
***
Ben 2002 yılında 10 yaşındaydım sanırım o yüzden biraz etkilemiş beni. Şimdi bana ne diyceksiniz hakkaten size ne?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)